Tutunamayanlar Oğuz Atay

Tutunamayanlar

Oğuz Atay  

Ülkemizin en değerli yazarlarından biri olan Oğuz Atay’ın yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olmuş eseri Tutunamayanlar, 1972 yılında yayımlanmıştır. Eser, bilinç-akışı tekniğiyle döneme damgasını vurarak Türk Edebiyatı’nda yeni bir çağı başlatmıştır. Pek çok eleştirmen, Tutunamayanlar’ı Türk Dili’nde yazılmış en iyi eser olarak değerlendirmektedir. Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır. Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır. İletişim Yayınları’nın en prestijli kitaplarından biri olan Tutunamayanlar, ülkemizde olduğu kadar Dünya çapında da merak konusu olan eserlerden biridir. Her yıl çok satan kitaplar arasında yer alan Eser, TRT Roman Ödülü’ne sahiptir. Tutunamayanlar romanının ilk baskısı 1000 TL gibi bir fiyat ile alıcı bulmuştur.


  • ISBN: 9789754700114
  • Dizi: Oğuz Atay Bütün Eserleri Dizisi
  • Sayfa Sayısı: 724

Tutunamayanlar ile ilgili kitaplar




Serap Sancak 14/02/2018 23:54

Tadından yenilmez karakter tahlilleriyle ve isimleri kafamıza kazınmış karakterleriyle tutunamayanlar Türk edebiyatının en kıymetli eserlerinden biridir. Karakterlerimizin hepsi aslında baş karakterdir. Olay örgüsü içermeyişiyle de alışılagelmişliğin dışındadır. Selim, Turgut, MEtin, Nermin, Günseli, Süleyman tüm bu isimler aslında bizleri ve etrafımızda yaşayan karakterleri temsil etmekte. Bolca isyan, inkar ve haykırışın romanlaşmış hali diyebilirim. Olric’I de unutmamak lazım Turgut’un iç sesidir kendisi. Bolca ismi geçer. Ödüllü bir kitap olmasıyla ve bir başkaldırı romanı olarak Kabul edilmesiyle de ilgimi fazlasıyla çekmiştir. Kalın bir kitap olması gözümü korkutsa da sindire sindire okudum kendisini. Zaten tavsiyeler ve değerlendirmeler de bu şekildedir, bir çırpıda bitirmek için okursanız hiç birşey anlamazsınız. O halde tutunamayanların en güzel alıntılarını da eklemek isterim.




Beni anlayacak insan, oturduğum yerde de beni bulur.

Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: “Buraya kadar!” dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, “daha önce haber vermiştik” derler. “Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik.”

Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.

Allah'ım, onu neden yalnız bıraktın? Neden, yalnızlığının verdiği çaresizlikle can sıkıcı ilişkiler kurmasına izin verdin? Neden, geçirdiği her dakikanın hesabını sordun, içini ezdin? Neden korkuyu göğsünden çekip almadın? Neden, suçluluk duygusunu üzerinden atmasına yardım etmedin?

İki satır öğrendin diye herkesi cahil mi sanıyorsun?

Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.

İlk yalanı söyledikten sonra bir daha konuşmamalı insan.