"İsteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması.. " Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.
Kitap 1940’da yazılmış. Diğer kitaplarıyla benzerlik gösterse de Sabahattin Ali’nin karakter tahlillerinde ne kadar başarılı olduğu aşikar. Ömer ve Macide kitabın önemli karakterlerinden. Diğer karakterlerden İsmet Şerif ve Nihat’ın Peyami Safa ve Nihal Atsız olduğunu söyleyen yorumlar var. Hatta Profesör Hikmet’in de Necip Fazıl olduğu düşünülüyor. Romanın en ilgi çekici yanları ise karakterlerin iç sesleri ile onları tanıma ve değerlendirebilme şansı sağlıyor olmasıydı bana göre. Kitabın konusu her ne kadar klişe olsa da psikolojik tahliller farklılıklar yaratmış. Aslına bakarsanız karakterler normal hayatta karşılaşabileceğiniz insan tiplerinin içindeki şeytana da değinmiş. Çabuk bitirebileceğiniz sonuna geldiğinde nasıl bittiğine şaşıracağınız bir kitap.