"Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.Kayra, bir gün bana 'Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti."
Hakan Günday bu kitabı lise yıllarında yazmaya başlamış ve 3-4 yılda ancak bitirmiş. Aslında böylelikle onun kalemindeki gelişimi takip etmiş oluyoruz. Kitap yıllar önce evden kaçan iki gencin hayatlarını, istediklerini elde etmek uğruna, her şeyi yok etmeye başlamasıyla başlıyor. Hırsızlık, cinayet gibi tüm kötü işlere bulaşıyorlar. Kinyas ve Kayra adındaki bu iki genç birbirlerini bu kadar kötü etkilemelerine rağmen birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Her geçen gün çamura batıyorlar. Afrika'da başlayan bu silsile, Ankara'da son buluyor. Yazar bu iki gencin iç hesaplaşmaları üzerinden insan psikolojisini işliyor. Bu arada yer altı edebiyatının, alkol, uyuşturucu, cinsellik, ve küfür gibi özelliklerini fazlasıyla içeriyor.
*23/02/2018 20:45 güncellendi.