Kinyas ve Kayra Hakan Günday

Kinyas ve Kayra

Hakan Günday  

"Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.Kayra, bir gün bana 'Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti."


  • ISBN: 9789759917951
  • Dizi: Türk Edebiyatı Dizisi
  • Sayfa Sayısı: 576
  • Boyut: 13,5x19,5

Kinyas ve Kayra ile ilgili kitaplar




Ayşess 22/02/2018 23:25

Hakan Günday bu kitabı lise yıllarında yazmaya başlamış ve 3-4 yılda ancak bitirmiş. Aslında böylelikle onun kalemindeki gelişimi takip etmiş oluyoruz. Kitap yıllar önce evden kaçan iki gencin hayatlarını, istediklerini elde etmek uğruna, her şeyi yok etmeye başlamasıyla başlıyor. Hırsızlık, cinayet gibi tüm kötü işlere bulaşıyorlar. Kinyas ve Kayra adındaki bu iki genç birbirlerini bu kadar kötü etkilemelerine rağmen birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Her geçen gün çamura batıyorlar. Afrika'da başlayan bu silsile, Ankara'da son buluyor. Yazar bu iki gencin iç hesaplaşmaları üzerinden insan psikolojisini işliyor. Bu arada yer altı edebiyatının, alkol, uyuşturucu, cinsellik, ve küfür gibi özelliklerini fazlasıyla içeriyor.

*23/02/2018 20:45  güncellendi.



Sen, cehennemin üzerinde kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen... Ölüp de onun yerine göz koymaman için.

Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. "Kendini karşındakinin yerine koy" ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu yani kendimi bulamadım.

Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım. Çirkinleşmek için çok uğraştım. İsteyene ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım...

Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım...

Eskiden beni gerçekten sevmiş bir kadının sözleri aklıma geldi: "Daha çok erken! İçme!" Ve benim kendisine verdiğim yanıtı düşündüm. Hep aynı yanıt. "Şu an saat bir yerlerde gece yarısını geçti bile!"

Her şeyi bildiğim için vasiyetim tek bir cümle olacaktı: "Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm!"

Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikâyenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi...

Dünyanın en eski mesleği fahişelikse, dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı.

İçi ne kadar doldurulursa doldurulsun yine de hafiftir hayat. Çünkü altı deliktir. Delikse ölümdür! Bütün kazançlar bu delikten kayıp gider.

"Seni anlıyorum" demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur.