Paris'te Münzevi Italo Calvino

Paris'te Münzevi

Italo Calvino  

İnsanın durup yazı yazdığı, görünmez, adsız bir nokta vardır, işte o nedenle yazdığım yerle onu çevreleyen kentin ilişkisini tanımlamak güç geliyor. Otel odalarında çok iyi yazı yazabilirim, otel odası denen o soyut, adsız mekânda, kendimi beyaz kâğıdın karşısında bulurum, kaçacak yerim yoktur. Ya da bu belki.ben daha gençken geçerli olan bir ideal koşuldu, dünya oracıkta dururdu, kapının hemen ardında, göstergelerle tıklım tıklım dolu, bana her yerde eşlik ederdi, öylesine yoğun bir varlığı vardı ki, hakkında yazabilmek için bir adım uzaklaşmam yeterdi." "Ama belki de bende yerlerle kişisel ilişkiler kurma yeteneği yok, hep biraz havada kalıyorum, yalnız bir ayağım kentte. Yazı masam biraz da bir adaya benziyor; burada olduğu gibi başka bir ülkede de olabilirdi. Öte yandan kentlerin hepsi bir tek kente, bir zamanlar her birini niteleyen farklılıkların yitirildiği, kesintisiz bir kente dönüşmekteler." Modern edebiyatın büyük ustası Italo Calvino'dan yaşamının en önemli yanları olan siyasal, yazınsal, varoluşsal seçimlerini nasıl belirlediğine ışık tutan metinler: Paris'te Münzevi... Neyyire Gül Işık'ın çevirisiyle ilk kez Türkcede... Parça Dün metroda yalınayak bir adam vardı: ne çingeneydi ne hipi, görünümü öğretmeni andıran gözlüklü bir bey, çorabını ayakkabısını giymeyi unutmuş şu bildiğimiz dalgın profesör işte. Yağmurlu bir gündü, o da yalınayak yürüyordu, hiç kimse dönüp bakmıyordu, kimsenin merakını çekmiyordu. Görünmez olma düşü... Görünmez olduğumu düşleyebildiğim bir ortamda ben kendimi çok iyi duyarım. Televizyonda konuşmam gerektiği zamanlar bunun tam tersidir, kameranın üstüme dikildiğini, beni kendi görme alanıma, kendi yüzüme çivilediğini duyarım. Yazarlar bizzat görüldüklerinde çok şey yitirdiklerine inanıyorum. Bir zamanlar gerçekten popüler olan yazarların kim olduklarını, nasıl olduklarını kimsecikler bilmezdi, salt kitap kapağında bir addılar, bu da onlara olağanüstü bir çekicilik verirdi. Gaston Leroux, Maurice Leblanc (milyonlarca insana Paris mitosunu yayan yazarların çevresinde kalmak için onları anıyorum) haklarında hiçbir şey bilinmeyen çok tanınmış yazarlardı; daha da popüler olan ve küçük adları bile bilinmeyen, yalnızca küçük bir harf olarak bilinen yazarlar da olmuştur. Ben yazarın ideal konumunun böyle adsızlığa çok yakın olduğuna inanıyorum: işte o zaman yazarın en büyük yetkesi gelişir, bir yüzü, somut bir varlığı olmadığında, onun temsil ettiği dünya bütün tabloyu işgal eder o zaman. Tıpkı Shakespeare gibi, neye benzediğini anlamamıza yarayacak hiçbir portresi, nasıl olduğunu anlatacak hiçbir bilgi kalmamış. Oysa günümüzde, yazarın kişiliği ortalığı kapladığı oranda dünyası boşalıyor; sonra yazar da boşalıyor, yalnız boşluk kalıyor her yanda. İnsanın durup yazı yazdığı, görünmez, adsız bir nokta vardır, işte o nedenle yazdığım yerle onu çevreleyen kentin ilişkisini tanımlamak güç geliyor. Otel odalarında çok iyi yazı yazabilirim, otel odası denen o soyut, adsız mekânda, kendimi beyaz kâğıdın karşısında bulurum, kaçacak yerim yoktur. Ya da bu belki ben daha gençken geçerli olan bir ideal koşuldu, dünya oracıkta dururdu, kapının hemen ardında, göstergelerle tıklım tıklım dolu, bana her yerde eşlik ederdi, öylesine yoğun bir varlığı vardı ki, hakkında yazabilmek için bir adım uzaklaşmam yeterdi. Şimdi bir şeyler değişmiş olmalı, ancak benim olan, kitaplarımın el altında olduğu bir yerde yazı yazabiliyorum, sanki her an içlerinde bilmem ne aramam gerekecekmiş gibi. Belki de kitapların kendileri için değil de, oluşturdukları bir tür içsel mekân için, sanki neredeyse kendimi bana ait olan ideal bir kitaplıkla özdeşleştiriyormuşum gibi. Oysa kendi kitaplığımı hiçbir zaman bir araya getiremiyorum: kitaplarım hep şurada burada; Paris'te bir kitaba bakmam gerektiğinde kitap hep İtalya'da, İtalya'da bir kitaba bakmam gerektiğinde hep Paris'te bulunan bir kitap söz konusu oluyor. Bu, yazı yazarken kitaplara bakma gereksinimim diyelim ki bir on yıldır edindiğim bir alışkanlık; daha önceleri böyle değildi: yazdığım her şeyin bellekten gelmesi gerekirdi, her ş


  • Dizi: Edebiyat Dizisi
  • Sayfa Sayısı: 264
  • Boyut: 13,5x21 cm