17/05/2018 18:24

Sınır

Kitabın baş karakterlerinden Nehir, elim bir kaza sonucu bacaklarını kaybetmiş ve bir daha yürüyemeyeceğini düşündükçe, kendini zavallı ve yardıma muhtaç gören biri. Bora ise gecelerin playboyu, kural dinlemez, iflah olmaz zengin bir ailenin oğlu. Kitap Nehir ve Bora'nın evlendirilmesiyle başlıyor . Başlarda zoraki olan bu evlilik daha sonra iki tarafında mutlu olacağı bir şey haline geliyor. Nehir ve Bora aslında birbirlerine bir umut ışığı oluyorlar. Sınır, çaresizliği, umudu, mutluluğu, aşkı ve yılmadan savaşmayı vurguluyor. Örneğin yürüyecek yolumuz yok ise, kendi yolumuzu oluşturmamız gerektiğine dikkat çekiyor. Her şeye rağmen ayakta kalmanın öneminden de sıkça bahsedilmiş. Genç bir yazar olan Beyza Alkoç, yine kendi yaş grubundaki okurlarına hitap ediyor bu kitabında. ...Devamını Okuyayım

04/03/2018 14:08

Incognito - Beynin Gizli Hayatı

Popüler bilim kategorisinde oldukça ses getirmiş bir kitap. Kitap beynimizdeki etkinliklerin bilinçli olmadığını söylüyor. David Eagleman'ın bu kitabı pratik ve ilginç örnekleriyle bu bilinçsiz süreçleri ilgi çekici şekilde anlatıyor. Bu anlamda David Eagleman hem nörobilimci hem de net ve çeki ci bir yazar. Eagleman beynimizdeki yanılsamalardan da bahsediyor. Gözlerimizle değil beynimiz ile gördüğümüzü söylüyor. Görüşün sadece gözlerimiz gerçekleşmediğini, göz ile beyinin birer kamera olduğunu göstermek için yine sayısız örneklerle açıklamaya çalışıyor. Bazı göz yanılsamalarını tanıdık figürlerle (vazo ve iki insan kafası figürü) gösteriyor. Herkesin anlayabileceği türden bir kitap. İncognito'dan ben etkileyen bir çok şey öğrendim. İçeriğindeki görsel figürlü uygulamalı kısımlar benim çok ilgimi çekti. ...Devamını Okuyayım

04/03/2018 00:40

Kırmızı Saçlı Kadın

Bu kitap, Orhan Pamuk'un, Nobel edebiyat ödülü kazanan ''Kar''dan daha kısa ve bir o kadar basitti bana göre. Kuyu ustası olan Mahmut ve yanına aldığı 16 yaşında ki Cem (baş karakter) ile su bulmaya çalışıyorlar. Zaman zaman dinlenmek için kasabaya gidiyorlar. Bir gün Cem orada seyyar bir tiyat roya rast geliyor. Gözüne kırmızı saçlı bir kadın (oyuncu, 30 yaşında) çarpıyor. Ona karşı hisleri git gide artıyor ve yaşından ötürü karşılık bulamıyor. Bir gün Mahmut usta ile çalışırken başlarına korkunç bir olay geliyor ve bu olayın üzerinden gidilerek bu kısa hikayenin olay örgüsü ve kırmızı saçlı kadının gizemi Cem tarafından çözülmeye başlıyor. Aynı zamanda kitapta yer yer Oedipus'un efsanelerinden bahsediliyor. Bu efsanelerle baba oğul ilişkisi üzerine değinilmiş. Aslında Türk toplumunun, birbiriyle iletişimini yitiren kuşakları arasındaki boşluğu doldurmak için efsanelerin anlatıldığını düşünüyorum. ...Devamını Okuyayım

04/03/2018 00:00

Masumiyet Müzesi

Tesadüfen karşılaştım kitapla, tüm raflarda vardı neredeyse ve direk gözüme çarptı, daha önce hiç Orhan Pamuk okumayan biri olarak şunu söyleyebilirim ki şaşırtmakla beraber kendi kendisini okutan bir kitap. Baş karakter Kemal, İstanbul da yaşayan zengin genç bir adam. Aynı zamanda Sibel adın da yine kendisi gibi zengin bir nişanlısı var ve evlilik hazırlığındalar. Kemal, babasıyla birlikte aile şirketinin başında duruyor. Kemal bir gün Sibel'e hediye almak için girdiği butikte, satış elemanının aile dostlarının kızı olduğunu öğreniyor ve her şeyin dışında 18 yaşında ki Füsun adlı bu kız onun çok fazla ilgisini çekiyor. Kemal ve Füsun'un zamanla aralarında yakınlaşmalar başlıyor. Kitabın bu kısımları çok fazla cinsellik içeriyor. Aynı zamanda postmodern tarzda yazıldığı için olay örgüsünü takip etmek zorlaşıyor. Kemal, Sibel ve Füsun arasında çok fazla git gel yaşıyor. Bu anlamda bir çeşit aldatma hikayesi de diyebiliriz. Genel olarak beğendim, 10 üzerinden değerlendirmiş olsaydım rahatlıkla 7 alabilecek kitap. Olumsuz yorumların birçoğunun kitabın sonu ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Ama bu kitapta şaşırtan bir sonun yer alması onu kötü yapmaz. ...Devamını Okuyayım

03/03/2018 23:49

Kırmızı Pazartesi

Kitap, Santiago Nasar'ın (baş karakter) öldürülmesiyle ilgili ayrıntıları içeren belgesel tarzında yazılmış. Hatta bu hikaye gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Küçük bir kasabada cinayet işleniyor ve bunun nedeni araştırılmaya başlanıyor. Ölen kişi Santiago Nasar adında bir genç. Anlatıcı (isimsiz) b u cinayeti adım adım nedenini araştırmaya başlıyor. Angela ve Bayardo evleniyorlar ve düğün gecesi Bayardo, Angela'nın bakire olmadığını öğreniyor ve ailesinin evine götürüp onu terk ediyor. Angela'nın kardeşleri Pedro ve Pablo, Angela'yı sıkıştırınca bunu ona yapanın Santiago Nasar adında, kasabada yaşayan bir genç olduğunu söylüyor. Ancak şöyle bir enteresanlık var ki o da Santiago ve Angela'nın bir araya geldiğini kimse görmemiş. Bunu anlatıcı kasabada yaşayanlara sorarak araştırıyor. Ancak Angela'nın doğruyu söyleyip söylemediği belli değil. Ama Santiago hayatıyla, Angela'nın kaybettiği onurunu tekrar kazandıracak. Anlatıcı (isimsiz) biz okuyuculara cinayetin neden işlendiğini tüm ayrıntılarıyla bir dedektif gibi aktarıyor. Aslında hikayenin ana konusu Santiago'nun cinayeti değil, bu cinayetin arkasındaki nedenlerdir. Bu arada Santiago'nun öldürülmesi kitabın sırrı değil, bunu ilk sayfalarda okuyoruz zaten. Ancak bunun böyle olması kitabın sürükleyici olmasını engellemiyor. Anlatıcının kasaba halkı ile yaptığı röportajlar hikayeyi daha da ilginçleştiriyor. Gabriel Marquez, namus cinayetine karşı toplumun sessiz kalışını yani toplumun karanlık yüzünü gerçek bir hikayeden uyarlayarak bu kitapta ortaya çıkarmış. ...Devamını Okuyayım

03/03/2018 22:51

Fareler ve İnsanlar

Fareler ve insanlar en iyi bilinen klasiklerden biri. Aynı zamanda Nobel edebiyat ödülünü de kazanmış. Kitapta George adında bir adam ile ve onun en iyi dostu Lennie'den bahsediliyor. Bu iki adamın çiftlik sahibi olma hayallerinden doğuyor her şey. Tabi bu hayali gerçekleştirmek için para kazanm aları gerekiyor ve para kazanmak için de bir çiftlikte işe başlıyorlar. George Lennie'ye göre daha olgun ve akıllı biri, Lennie ise saf, küçük bir çocuk gibidir. Bu yüzden George ona göz kulak olarak onu korumak zorunda hissediyor kendini. Ama zaman zaman bu durumdan sıkılıp aslında tek başına olsa hayatın ne kadar kolay olabileceğini düşünüyor. Lennie ve George varlıklı değiller, onlar hayalleri olan iki genç adam. Başlarını sokacak bir evleri bile yok ama daha iyi bir yaşam için verdikleri mücadele muazzam. Kitapta bu iki adamın hayallerine, umutlarına tanık oluyoruz. Romanı okumaya başladığımda, gölette güneş ışığı ve söğüt ağaçlarının hafif esintiyle hareket ettiği, hayatın gerçekten çok güzel olduğu bir sahne canlandı gözümde. Ama kısa süre sonra, bu güzel sahnenin yerini kıskançlık, zulüm, yalnızlık ve parçalanmış hayatlar alıyor. Bu aslında karanlık bir hikaye. ...Devamını Okuyayım

28/02/2018 23:22

Yakıcı Sır

Stefan Zweig'in bu kitabı, genç bir çocuğun büyümesini ve yetişkin dünyasının sırlarını kısa bir hikaye ile anlatıyor. Hikaye, on iki yaşında olan Edgar, annesi ve Baron adlı bir çocuğun etrafında toplanıyor. Ayrıca Baron oldukça narsist ve küstah biri. Baron, bir otelde Edgar ve annesini görüyor ve annesini baştan çıkarmaya çalışıyor. Edgar'ın annesine ulaşmak için Edgar'ı bir köprü gibi kullanarak onunla arkadaşlık kuruyor.. Edgar'ın annesi Baron'a karşı sıcak davranmaya başladığı zaman, Baron Edgar'ı önemsememeye başlıyor. Edgar bu durumun farkına varıyor ve öfkeden deliye dönüyor. Annesi ile Baron arasında ki bu sırrı açığa çıkarmak için bazı ataklar yapıyor. Edgar açısından, bir masumiyetin, güvenin kayboluşu, çocukça hayallerden yetişkinlerin şehvet ve tutku dolu dünyasına doğru bir uyanış olduğu apaçık ortada. Ayrıca bahsetmek istediğim bir şeyde, Stefan Zweig bu hikayeyi yazdığı dönemlerde, arkadaşı Freud'da Narsisizm üzerine çalışmalar yapıyormuş, Zweig'in karakterlerinin psikolojik durumlarına bunu yansıtması pekte şaşırtıcı olmamış doğrusu. ...Devamını Okuyayım

28/02/2018 22:35

Marslı

Marslı, matematik, fizik, botanik gibi bilimlerin rol oynadığı, bilim tabanlı bir gerilim kitabı. Kitabın baş karakteri Mark Watney, Mars'ta ekibiyle beraber bir çalışma sürdüyor. Çalışma yaptıkları bir gün Mars'ta bir fırtına çıkıyor ve o esnada mürettebat orayı terk etme kararı alıyor fakat bu sırada Mark orada mahsur kalıyor ve astronot elbisesi yırtılıyor. Mürettebat, Mark'ın elbisesindeki yırtığı gördükten sonra onun öldüğünü düşünerek gidiyorlar. Mark, kurtarma ekibi ona ulaşana kadar, canlı kalabilmek için tüm bilimsel uzmanlığını kullanıyor. Mark, Mars'ta geçirdiği her günü kaydediyor. Kurtarma ekibi ona ulaşana kadar ölürse, ardında bu kayıtları bırakmak istiyor. Kısaca bilimsel bir hayatta kalış mücadelesi. Kitap şu anda bilim kurgu kategorisinde oldukça ses getirdi ve üç ayda 35.000 kopya satmış. Aynı zamanda 2015 yılında filmi Türkiye'de vizyona girdi. Bu kitabı sadece uzay meraklılarına değil, her kitleye tavsiye edebilirim. ...Devamını Okuyayım

28/02/2018 00:04

Şeker Portakalı

Şeker Portakalı (yazarın çocukluğuna dayanılarak yazılmış) Rio De Janerio'da geçen otobiyografik bir roman. Kitap, hayatının büyük bir bölümünü hayal gücüyle yaşayan, yaramaz bir çocuk olan beş yaşında ki Zeze'yi anlatıyor. Zeze, hayatta kalan yedi kardeşinin en küçüğü. Ailesiyle Rio'da genel likle yoksul olan bir bölgede, Bangu'da yaşıyor. Zeze ailesi tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyor ve hatta öyle ki kitapta bir bölümde ''İki Unutulmaz Dayak'' başlığı vardı. Ailesi maddi sorunlardan dolayı bir başka eve taşınıyor ve yeni evi arka bahçesinde ise bir portakal ağacı bulunuyor. Bu ağaç Zeze'ye arkadaşlık ediyor ve küçük kardeşi Luis ile birlikte etrafında oyunlar oynuyorlar ve çok eğleniyorlar. Zeze bu portakal ağacını öyle benimsiyor ki, düşüncelerini dinlediğine ve hatta portakal ağacının ona yanıt verdiğine inanmaya başlıyor. Yazar, zorlu koşullarda Zeze'nin sıkıntılarını ve yaratıcı başa çıkma stratejilerini aktarıyor. Başta çocuklar için yazılmış bir kitap olsa da, hem çocukluğun masumiyetini hem de kaderin acıması darbelerini keşfederek her iki kitleden okunabilmeyi başaran bir kitap. Şeker Portakalı aynı zamanda hayatın bir çocuk gözünden mükkemmel görünümüdür. ...Devamını Okuyayım

27/02/2018 22:58

1984

Kitapta genelde üç ana konudan bahsediyor. Düşünce özgürlüğünün bile kısıtlandığı, insanların mikrofonlarla dinlendiği, kameralarda sürekli izlendiği bir düzen içinde olan okyanusya adlı ülkede geçiyor her şey. Kısaca bütün bir ulusun totaliter bir devlet altında nasıl ezildiği anlatılıyor. Kita bı okurken kendimi bilgisayarımın ve telefonumun kamerasını kapatırken bulduğumu söylemeliyim. Baş karakter Winston Smith, bütün bu düzen içinde, gizli düşüncelerinin günlüğünü tutarak bir düşünce suçu işliyor. Üyesi olduğu partiye karşı aslında ince bir isyan başlatıyor. Winston, kimsenin memnun olmadığı bu dünyada, özgürlük ve adalet için bir mücadele başlatıyor. Sıkça bahsedilen Büyük Birader ise (Big Brother) gerçek bir kişi değildir, aslında o merkezi güç sisteminin metaforudur. Gregor Orwell'in bu kitabı bana göre aslında insanlığa bir uyarıdır. Kitapta mevcut otoritenin uygulandığı baskıya direnmenin önemi vurgulanıyor. Bir yandan da toplumun benlik, güç ve özgürlük görüşünü yeniden şekillendirebilecek bir kitap. ...Devamını Okuyayım

25/02/2018 21:01

Ve Dağlar Yankılandı-Midi Boy

Kitap, 1950'lerin başında Afganistan da yaşayan Abdullah ve Peri adında iki kardeşin dramatik hikayesini anlatıyor. Abdullah kardeşi Peri'ye çok değer veriyor. Anneleri Peri'yi doğururken ölmüş, babaları ise yeniden evlenme kararı almış. Daha sonra karısının vasıtasıyla çocukları olmayan bir çift e Peri'yi evlatlık olarak vermiş. Abdullah için bu durum son derece yıkıcı olmuş. Her ne kadar bu durumun önüne geçmek istesede sekiz yaşında bir çocuğu kimse dinlememiş tabi. Peri önce Kabil'de daha sonra Paris'te evlatlık verildiği aile ile birlikte yaşamaya başlamış. Abdullah Peri'yi düşünmekten hiç vazgeçmemiş. Öyle ki büyüyüp evlendiğinde bir kızı oluyor ve adını Peri koyuyor. Kitapta ayrıca, Taliban döneminden ve iç savaştan da bahsetmiş. Afgan asıllı bir ABD vatandaşı olan Khaled Hosseini, kitaplarında çokça, Afgan halkının çektiği sıkıntıları da vurguluyor. ...Devamını Okuyayım

25/02/2018 13:33

Hayvan Çiftliği

Hüzünlü ama çok gerçek. Bu kitap şimdiye kadar okuduğum geleceği çarpıcı benzetmelerle yansıtan iyi bir kitap. Hayvanlar bu kitapta büyüleyici bir şekilde yer alıyor. Farklı hayvan türlerine ait ayrıntılar çok önemli. Hayvanlar üzerinden toplumsal bir hiyerarşinin oluşumu anlatılıyor. Burada tüm hayvanlar eşittir. Ancak bazı hayvanlara diğerlerinden başkaları tarafından üstünlük kazandırılmıştır. Mesela domuzlar daima her şeyi bilirler ve hep en üstte yer alırlar. Buradan farklı ırk ve etnik kökenlere sahip olan insanlar arasındaki eşitsizliklere bir çıkarım yapılabilir. Rus devriminin metaforu olarak, çiftlikte yaşayan hayvanlar arasında yaşanan kargaşa kullanılmış. Özgürlük için halkın verdiği mücadelenin bir güç oyununa nasıl dönüştüğünü de gösteriyor. Soyvet diktatörlüğünün yükselişini akılcı bir şekilde işliyor. Rus devrimine değinmek dışında, orada yaşanan isyanların aslında boşuna olduğunu her şeyin sabit kaldığını da söylüyor. Hikayede bir başka olay çiftlikteki toplumun kademeli bir şekilde bozulmasıdır. Domuzların çiftlikteki yönetimi ele geçirmesiyle diğer hayvanları da etkilemesi ve eşitliğin bozulmasını anlatıyor. Yaşadığımız topluma farklı bir perspektiften bakma imkanı sağladı diyebilirim. Çarpıcı ve rahatsız edecek derecede sorgulatma özelliği olan provoke bir kitap olmuş. ...Devamını Okuyayım

25/02/2018 12:58

Geçmişe Yolculuk

Stefan Zweig'in bu novellası, son baskıda elli altı sayfa. Yazıldığı tarihin üzerinden yıllar geçtikten, o öldükten sonra gün yüzüne çıkarılmış bir eser. Ana karakter Ludwig adında genç bir mühendis. Hırslı, tuttuğunu koparan ve oldukça gururlu biri. Ailesinin geçimini Ludwig sağlıyor. Hocalarını n da ısrarı ve kendisine referans olmalarıyla Frankfurt ta bir fabrikada işe başlıyor. Ludwig, kısa sürede büyük başarılara imza atıyor ve bir çok iş teklifi alıyor. Onu bekleyen bir aşk olduğunu bilmeden geçiriyor günlerini. Duygularının farkında olmadan Meksika'ya bir maden ocağı kurmak için gittiğinde anlıyor her şeyi. Ludwig, bir tren yolculuğunda varlığının geri kalanını tanımlayacak kritik bir an yaşıyor aslında. Tüm bunların yanında bu kurguda, çoğu Zweig kitabında olduğu gibi savaşın tüm soğukluğu yansıtılmaktadır. Savaş (Birinci Dünya Savaşı) içerisinde yaşanan aşkın yaş almasını (yıllanmasını) ve her şeye rağmen aynı kalabilme başarısını izliyordum sanki. Stefan Zweig 1942 de yaşamına son verdi ve bu kitabı o öldükten otuz dört yıl sonra ilk kez Almanya'da basıldı. Bu kitabı tam anlamıyla aşkın savaş hali olarak tanımlayabilirim. ...Devamını Okuyayım

25/02/2018 12:20

Amok Koşucusu

Bu kitapta yedi kısa hikaye yer alıyor. Hikayelerde, insanların hayatlarının çöküşünü ve ruh hallerini yansıtılıyor. Tam anlamıyla trajik olaylar silsilesi yer alıyor. Göze çarpan birkaç hikayeden bahsetmek istiyorum. Birinci hikayede, Paris prensesinin iktidarını nasıl kaybettiğini anlatıyor. Bununla birlikte, prensesinin kaybettiği iktidarı sonrasında nasıl yok olduğunu, yok etme içgüdüsü içerisindeyken, yok olma yolunda nasıl ilerlediğini görüyoruz. İkinci öyküde Fransız komutanın, askerlerinin almanlar tarafından esir olması ile yaşadığı o çaresizliği anlatıyor. Yalnız bu hikayenin sonunda çok çarpıcı bir olay daha yaşanıyor. Amok koşucusu öyküsünde ise, bolca kişilik çözümlemeleri yer alıyor. Napoli'den Oceania'ya giden bir gemideki Alman asıllı yolcunun (anlatıcı), gemide bir doktor ile tanışmasıyla başlıyor. Doktor yüzünün görünmemesi için gemide herkes uyuduktan sonra güverteye çıkıyor ve bu sırada yolcu (anlatıcı) ile tanışıyor. Doktor ona tüm sırlarını anlatıyor. Endonezya'da doktorluk yaptığı sırada bir kadın ile başından bir olay geçiyor ve bu olay onu obsesifliğe doğru itiyor. Takıntılı bir şekilde o kadının peşine düşüyor ve iyice deliye dönüyor. Amok koşucusu (Almancada) ise delirmiş, gözü kara bir saldırganı tanımlamak için kullanıyor ve doktor da kendini Amok koşucusuna benzetiyor. Doktorun gemide olma amacının aslında çok farklı olmasının gizemide bu hikayede anlatılıyor. Doktorun Endonezya'nın yerli halkından söz ederken kullancığı cümlelerden yola çıkarak, kitapta ırkçılıktan söz etmek mümkün. Bu hikayenin aynı zamanda tiyatro oyunuda yapılmış. Zweig, bu kitabı salt bir şekilde ve aynı zamanda yedi ayrı hikaye ile özetlemeye çalışmış. ...Devamını Okuyayım

24/02/2018 22:02

Dönüşüm

Modern klasikler arasında yer alan bu kitap kapağıyla sizi yanıltabilir. Çünkü çoğu baskıda bir böcek, bazılarında ise bir kelebek resmi yer alıyor. Ana karakter Gregor Samsa, ailesiyle birlikte yaşayan bir pazarlamacı. Ailesinin tüm geçimini her şeyden feragat ederek sağlıyor. İşini çok sevmesede babasının borcu yüzünden eli kolu bağlı çalışıyor. Her gün dakik bir şekilde işinin başında olmalı. En ufak aksamada işten atılma korkusuyla geçiriyor günlerini. Bir sabah uyandığında, kendini bir böceğe dönüşmüş olarak buluyor. Gregor burada kapitalist sistem içinde köleleşen, sadece iyi şeyler yaptığında takdir edilen ve yapmadığında ise toplumda düşman olarak nitelendirilen insanları sembolize ediyor. Yani sürüden çıkanın nasıl toplum tarafından yok edilmeye çalışıldığını anlatıyor. Gregor'un bir böceğe dönüşerek topluma başkaldırışı tamamen bir trajedi aslında. Toplumu ve kapitalist sistemi benzetmeleriyle eleştiren iyi bir novella doğrusu. ...Devamını Okuyayım

24/02/2018 21:25

Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali bu kitabı askerdeyken yazmış. 1943'te ilk çıktığında aslında hiçte ilgi çekmemiş. Sadece bir aşk hikayesi olarak yorumlanmış çünkü zamanında. Şu anda büyük övgüler alan kitap ülkemizde en çok satanlar arasında. Hatta yedi dilde(İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Hırvatça, Arapça, A rnavutça) basımı yapıldı. Hikaye 1930'da Ankara'da başlıyor. Hikayenin dokusu her ne kadar eski gibi görünse de insanların değişmeyen özelliklerini işlemiş. Ana karakter Raif bey, yirmi beş yaşında sessiz, kendi halinde, çocukluğundan beri edebiyat ve sanatla ilgilenen içe kapanık biridir. Birde Raif Efendi'nin iş arkadaşı Rasim bey var. Maria Puder ise kitabın gizemli ve güçlü kadınıdır. Kitapta Raif Efendi'nin iç dünyası anlatılıyor. Babası Raif Efendi'yi sabunculuk öğrenmesi için Berlin'e gönderiyor. Ama Raif Efendi bunun yerine sanata olan ilgisinden dolayı müzelere ve resim galerilerine gitmeyi tercih ediyor. Sonra bir gün bir tablodan çok etkileniyor ve günlerce o tabloyu görmek için galerinin eşiğini aşındırıyor. Bir gün tablonun sahibi olan Maria Puder ile tanışıyor ve o an ona aşık oluyor. Raif Efendi ile Maria Puder birbirleri için artık aradıkları o insan oluyorlar. İşte bu noktada basit bir aşk hikayesi olmaktan çıkıp, ''büyük hikaye'' ye dönüşüyor. ...Devamını Okuyayım

24/02/2018 20:35

Korku

Stefan Zweig, Sigmond Freud (psikanaliz kurucusu ve nörolog) ile arkadaşlığından mıdır bilinmez kitapları genellikle psikolojiktir. Bu kitabında yarattığı karakter hiçte karmaşık değil, diğer kitaplarında olduğu gibi bunda da sıradan insanların, sıradan hayatlarını ele almış. Ana karakter Irene, evli ve çocuklu bir kadın. Mutlu bir evliliği olan Irene, boşluğa düştüğü zamanda kocasını aldatmaya başlıyor ve olaylar tamda burada gelişiyor. Irene, sadakat üzerine kurulu evliliğini, genç bir piyanistle, sadece bir kaç saniyeliğine yaşadığı zevke tercih etti. Bu ilişkiyi herkesten gizlemeye çalışsa da, Irene'nin aşk yaşadığı adamın eski sevgilisi tarafından öğreniliyor. Bunu fırsata çevirmeye çalışan kadın, Irene'yi tehdit etmeye başlıyor ve Irene'yi deli bir korku sarıyor. Bu yasak aşk Irene'ye pahalıya patlıyor. Kaybetmeye korktuğu saygınlığı, tutkulu ve fırtınalı yasak aşk altında git gide eriyor. Bu ilişkiyi şantaj makinasına çevirmek hikayeyi bayatlaştırsa da, burada 80 sayfalık bir gerginlik var doyasıya hissedeceğiniz. Karakterin kendi vicdanıyla çarpışmalarını, zihinsel işkencelerini ahlaki düzeyde işleyerek spiritüel bir hikaye ortaya koymuş Zweig. ...Devamını Okuyayım

24/02/2018 19:30

Bülbülü Öldürmek

Bir prestij (edebiyat, müzik ve gazetecelik) ödülü olan Pulitzer ödüllü bir romandır. Kitabın baş karakteri olan Scout adında küçük bir kız çocuğunun ağzından anlatılmış her şey. Harper Lee'nin bu kitabı aslında otobiyografiktir diyebilirim. Lee de kitapta bahsettiği Alabama eyaletinde yaşamış. Öyle ki Scout ismindeki küçük kız çocuğunu ise aslında kendi çocukluğuna benzeterek yazdığını okumuştum. Kitapta diğer bir karakter ise avukat olan Atticus Finch'tir. Scout ise onun kızıdır. 1930'larda Amerika'da yaşanan toplumsal eşitsizlikleri konu ediyor aslında. Kitapta bulunan en önemli metafor, Mockingbird'dir. Ancak Türkçe çevirilerde hala Mockingbird, bülbül olarak çevrildiği için metaforun türk okuyucular tarafından anlaşılmamasına yol açıyor. Eşitssizlik yüzünden, adaletin masum insanları teğet geçtiğini çok güzel anlatıyor kitap. Bülbülü öldürmek, gerçek bir edebi parça ve her dönemde anlamlı olduğunu düşündüğüm bir kitap olmuştur benim için. Bu kitabın okulda öğrenciler tarafından, toplumda da yetişkinler tarafından iyice okunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu kitap iyi insanların ilham kaynağı olmaya devam edecektir. ...Devamını Okuyayım

24/02/2018 18:47

Uçurtma Avcısı

Kitap, Afganistan'ın işgalini, Taliban dönemindeki olayları anlatıyor. Emir ve Hasan adında iki genç arkadaş Afganistan'da yaşıyorlar. Babasıyla arası soğuk olan Emir'in tek isteği ise babasının sevgisini kazanmak. Afganistan'da savaş başladıktan sonra Emir ve babası Amerika'ya kaçıyor. Emir'i n bu savaş sırasında Hasan'a olan ihaneti ve savaştan kurtuluşu dramatik bir şekilde anlatılıyor. Emir, yaptıklarını kafasında sorgularken, utanç ve suçluluk duymaya başlıyor. Hikaye savaş içindeki Afganistan'ı oldukça çarpıcı bir şekilde aktarmış. Öyle ki gözlerimin zaman zaman dolduğunu unutamıyorum. Kitaptaki vurgulanmak istenen bir başka duygu, adalet duygusu olmuş. 1970'lerin Kabil'inde umutların tek özeti olan Emir'in ağzından yazılmış bi hikaye. Dürüstlüğün, cömertliğin, fedakarlığın ve ihanetin kitabıdır diyebilirim. ...Devamını Okuyayım

22/02/2018 23:25

Kinyas ve Kayra

Hakan Günday bu kitabı lise yıllarında yazmaya başlamış ve 3-4 yılda ancak bitirmiş. Aslında böylelikle onun kalemindeki gelişimi takip etmiş oluyoruz. Kitap yıllar önce evden kaçan iki gencin hayatlarını, istediklerini elde etmek uğruna, her şeyi yok etmeye başlamasıyla başlıyor. Hırsızlık, ci nayet gibi tüm kötü işlere bulaşıyorlar. Kinyas ve Kayra adındaki bu iki genç birbirlerini bu kadar kötü etkilemelerine rağmen birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Her geçen gün çamura batıyorlar. Afrika'da başlayan bu silsile, Ankara'da son buluyor. Yazar bu iki gencin iç hesaplaşmaları üzerinden insan psikolojisini işliyor. Bu arada yer altı edebiyatının, alkol, uyuşturucu, cinsellik, ve küfür gibi özelliklerini fazlasıyla içeriyor. ...Devamını Okuyayım