Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali

Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali  

Sabahattin Ali – Eserin ana fikri ile ilgili düşüncelerini bu sözlerle belirtmiştir: ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”   1998’ten bu yana YKY (Yapı Kredi Yayınları) tarafından basılan kitap müthiş bir satış başarısı yakalayan ve ilk basımı 1943 yılında Remzi Kitabevi’nden çıkan “Kürk Mantolu Madonna”,  kitap olarak basılmadan önce 1941 yılında 48 bölüm halinde “Hakikat” gazetesinde “Büyük Hikaye” başlığı altında yayımlanmıştır. Sabahattin Ali, Büyükdere’de ikinci kez askerliğini yaptığı dönemde sol bileğini sakatlamasına rağmen romanı yazmaya devam etmiştir. Kitap 73 yıl sonra 2016 yılında İngilizceye çevrilerek “Modern Klasikler” serisi adı altında “Madonna In A Fur Coat” ismiyle Penguin yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitabın İngilizceye çevirisini “Maureen Freely” ve “Alexander Dave” gerçekleştirmiştir. Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin  Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu tablodaki yüzün sahibiyle karşılaşacaktır.  Madonna ismi, Orta-Çağ İtalyancasında “ma donna” öbeğinden gelmektedir. “Ma donna”, kısaca “leydim” anlamına gelir ve Hz. Meryem’in sıfatlarından biridir.


  • ISBN: 9789753638029
  • Dizi: Edebiyat Dizisi
  • Sayfa Sayısı: 164

Kürk Mantolu Madonna ile ilgili kitaplar




Ayşess 24/02/2018 21:25

Sabahattin Ali bu kitabı askerdeyken yazmış. 1943'te ilk çıktığında aslında hiçte ilgi çekmemiş. Sadece bir aşk hikayesi olarak yorumlanmış çünkü zamanında. Şu anda büyük övgüler alan kitap ülkemizde en çok satanlar arasında. Hatta yedi dilde(İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Hırvatça, Arapça, Arnavutça) basımı yapıldı. Hikaye 1930'da Ankara'da başlıyor. Hikayenin dokusu her ne kadar eski gibi görünse de insanların değişmeyen özelliklerini işlemiş. Ana karakter Raif bey, yirmi beş yaşında sessiz, kendi halinde, çocukluğundan beri edebiyat ve sanatla ilgilenen içe kapanık biridir. Birde Raif Efendi'nin iş arkadaşı Rasim bey var. Maria Puder ise kitabın gizemli ve güçlü kadınıdır. Kitapta Raif Efendi'nin iç dünyası anlatılıyor. Babası Raif Efendi'yi sabunculuk öğrenmesi için Berlin'e gönderiyor. Ama Raif Efendi bunun yerine sanata olan ilgisinden dolayı müzelere ve resim galerilerine gitmeyi tercih ediyor. Sonra bir gün bir tablodan çok etkileniyor ve günlerce o tabloyu görmek için galerinin eşiğini aşındırıyor. Bir gün tablonun sahibi olan Maria Puder ile tanışıyor ve o an ona aşık oluyor. Raif Efendi ile Maria Puder birbirleri için artık aradıkları o insan oluyorlar. İşte bu noktada basit bir aşk hikayesi olmaktan çıkıp, ''büyük hikaye'' ye dönüşüyor.

*24/02/2018 21:32  güncellendi.
Serap Sancak 14/02/2018 23:11

Duygu ve insan tasvirinin en iyi şekilde işlendiği bir roman olmuş. Bence Türk edebiyatının en başarılı psikolojik eserlerlerinden bir tanesi. Raif efendiye üzülürken, Maria'nın sadece Raif efendinin hayal gücünden ibaret olduğundan korkarsınız.Neyin gerçek olduğunu anlamaya çalışırken aslında net gerçeğin Raif efendinin Maria'ya olan aşkı olduğunu farkedersiniz. Aynı zamanda Sabahattin Ali'nin insan ve mekan betimlemeleriyle de kitabın içinden olanları izleyebilirsiniz.




Bir teklif ve bir kabul... Kısa münakaşasız ve hesapsız! Bundan daha güzel bir ayrılık olamazdı...

İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyor.

Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?

Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.

Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci defa oynayamam...

Zaten muhitimden uzak duruşumun,vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?